top of page

Ekmek Sırası


Hülya Koç
Hülya Koç

Gazze, sabahın ilk ışıklarıyla uyanıyordu; sokaklar, korku ve endişenin ağır gölgesiyle kaplanmıştı. Küller, toprak ve taşlar arasında umutlar derin bir hüzünle soluyordu. Gökyüzü, dumanın gri perdesiyle örtülmüştü.


On yaşındaki Nidal, yorgun bedenine rağmen evden çıktı. Annesi, kardeşi ve dedesiyle birlikte betonun soğuk kucağında saklanıyorlardı. Günlerdir açlığın keskin dişlerini hissediyor, yaşamın acı gerçekleriyle yüzleşiyorlardı. Annesi, titrek elleriyle oğlunun saçlarını okşadı ve fısıldadı:


“Fırın açılmış, demişler... Belki ekmek bulursun. Ama dikkatli ol, yavrum. Dön, sağ salim dön.”


Nidal başını salladı; kalbinde küçük bir umut kıvılcımı taşıyarak birkaç bozukluğu cebine koydu. O birkaç bozukluk, onların dünyasında bir servetin ta kendisiydi. Küçük torbasını sıkıca kavrayıp yıkık dökük sokaklarda ilerledi. Bir köşeden eğilerek geçti; çünkü gökyüzünde insansız hava aracının uğultusu, çocukların en büyük korkusuydu artık.


Fırının önünde uzayan insan kalabalığına baktı. Ellerinde torbalar, yüzlerinde yorgunluk ve beklenti... Küçük elleriyle torbasını daha sıkı tuttu ve sıraya girdi. Beklemek, bu karanlık zamanlarda öğrenilmiş bir erdemdi.


Tam önünde birkaç kişi kalmıştı ki gökyüzünden metalik ve uğursuz bir vızıltı yükseldi. İnsanların bir kısmı koşmaya, bir kısmı ise yere kapanmaya başladı. Nidal da öyle yaptı. Ardından, gökyüzünden gelen o ürpertici sesle birlikte yer sarsıldı.


Patlama.


Sonra yıkımın ağırlığı çöktü. Yer ve gök, enkazdan çıkan kara dumanla kaplandı. Kulakları sağır eden o çığlıklar yerini uğultuya bıraktı...


Toz bulutları ağır ağır dağıldığında fırın yok olmuştu. Nidal da oradaydı; elleri cebindeki birkaç bozukluğu hâlâ sıkıyordu. Torbası yere savrulmuştu, hâlâ küçük elleriyle onu tutmaya çalışıyordu.


Akşam çökerken Nidal hâlâ dönmemişti. Annesi, yorgun ve kırılmış yüreğiyle fırına doğru yürüdü. Bir umut aramaktı niyeti; parçalanmış hayatlar arasında, sadece bir umut: Oğlunu bulmak. Gözleri, yerde savrulan küçük torbaya ilişti. Elini uzattı; titrek parmaklarıyla torbayı kavradı. İçinde, birkaç bozukluk hâlâ duruyordu. Nidal’ın küçük elleri, umudun ve acının birleştiği o torbayı bırakmıştı.


Ve o an anladı:

Bu topraklarda çocukların en saf umutları bile, savaşın acımasız eliyle söndürülüyor. Bir soykırımın karanlığında geriye yalnızca kaybedilen hayatlar, yitik yarınlar ve annelerin bitmek bilmeyen feryatları kalıyor.

Yorumlar


Kalemin Ucunda Bir Medeniyet

Yazılar

İletişim

0506 153 70 67

anonım@anonım.com

Sosyal Medya

© 2025 Efza Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi Resmi Sitesidir

bottom of page